Genel Kimya

Aristoteles’in Metafizik’inde Cinsiyet ve Öz Problemi

Aristoteles’in Metafizik’inde Cinsiyet ve Öz Problemi

Aristoteles, Metafizik’te tek tek hayvanları dişi ve erkek yapan dişilik ve erkeklik ilkelerinin aslında “karşıtlar” olduğunu kanıtlamaya çalışmıştı. Ancak Aristoteles bununla beraber erkek ve dişi hayvanların karşıtlar olduğunu düşünmemiş, o daha çok tür içindeki erkek ve dişinin aynılığı üzerinde durmuş ve onlar arasındaki farklılıkları en aza indirgemişti.

Aristoteles, Metafizik adlı eserinin 1058a29 pasajında türsel olarak farklılık getirmeyen şeylerin, öz bakımından da karşıtlık oluşturmayacağından bahsetmişti. O doğrudan şu soruyla başlamıştı: Erkek ve dişinin karşıtlar olmalarına ve türsel ayrımlarının bir karşıtlık olmasına rağmen kadının erkekten neden tür bakımından farklı olmadığı, yine dişi bir hayvanla erkek bir hayvan arasındaki ayrımın hayvanın özüne ilişkin bir ayrım olmasına ve kesinlikle beyazlık ve siyahlık gibi olmamasına rağmen (çünkü dişilik ve erkeklik hayvana, hayvan olması bakımından aittirler) neden tür bakımından farklı değillerdir? (Aristoteles, 1996: 443)

Aristoteles “türsel başkalıktan” bahsederken tür bakımından başka olanın, aynı tür içerisinde ortak olan şeyden başka olan bir şey olduğunu söylemişti. Yani tür bakımından biri hayvansa diğeri de hayvandır. O halde tür bakımından başka olan varlıklar aynı cinse ait olmak zorundadırlar. Türsel ayrım aynı zamanda zorunlu olarak cins bakımından başkalıktır. Cins bakımından başkalık ise cinsi kendisinden başka bir şey yapan başkalıktır. Sonuç olarak bu başkalık bir karşıtlık olacaktır. Başka deyişle cinsin türsel ayrımı karşıtlarla gerçekleşir. (Aristoteles, 1996: 441)

Başlangıçta ifade edilen Aristoteles’in sorusuna dönecek olursak; “erkek” ve “dişi” birbirine karşıt olduklarına göre, birbirine karşıt olan şeylerde türsel farklılıklar oluşturmaz mı? Evet, birbirlerine karşıt olan şeylerin türsel ayrılıkları oluşturduğunu söylemiştik. Pekiyi neden dişi ve erkek karşıt olmalarına rağmen onlar türsel bir ayrım oluşturmaz? Bu soruyu şu şekilde de sorabiliriz: Bir karşıtlık türsel bir ayrımı oluştururken, neden diğer bir karşıtlık türsel bir ayrımı oluşturmaz? Örneğin; “omurgalı” veya “omurgasız” olmak farklı türleri meydana getirirken, “dişi” veya “erkek” olmak ya da “siyah” ya da “beyaz” olmak farklı türleri oluşturmazlar.

Bu durumda her birine karşıt olan şeyler türsel ayrımı oluşturmazlar. Pekiyi neden bazı karşıtlıklar türsel ayrılığı getirirken bazıları getirmez? Bunun nedeni ise, bu özelliklerin –omurgalı ya da omurgasız olmak- cinslere özgü değişik haller olmaları; diğerlerinin ise, -“siyah ya da beyaz” olmak ya da “dişi” veya “erkek” olmak- daha az onlar olmalarıdır. Buna form ve madde açısından bakarsak; bir yanda form, bir yanda madde olduğu için kaynağı formda bulunan karşıtlıklar, tür farklılıklarını meydana getirir. Maddesiyle birleşik olarak ele alınan bileşik varlık ise (somut varlık, madde ve formdan oluşan varlık) tür farklılıklarını meydana getirmez. Hayvanın beyaz veya siyah olması ya da insanın dişi veya erkek olması herhangi türsel bir ayrım yaratmaz. Çünkü burada insan madde olarak ele alınmıştır ve madde bir farklılık meydana getirmez, yani siyahlık ve beyazlık hayvan cinsine ait değildir. Bu nedenle beyazlık ve siyahlık türleri birbirinden ayırmaz. (Aristoteles, 1996: 443) Çünkü bunlar (rastlantısal) karşıtlıklar (cinse ait olmayan) olup, cinsleri türleri bölmez yani “kata hauto” (kendi başına) (καθ αύτό) değildir. Burada özellikle niteliksel özellikler ve “kata hauto” üzerinde durmak istiyorum. Çünkü konumuzu anlamamız açısından bize yardımcı olacağını düşünüyorum: Aristoteles Metafizik 1026b27-31’de şöyle der:

“Varlıklar arasında bazıları her zaman aynı durumdadırlar ve zorunludurlar (bununla “zorlama” anlamındaki zorunluluğu değil, bir varlığın başka türlü olmasının imkânsız olması anlamındaki zorunluluğu kastediyorum.). Buna karşılık başka bazıları ne zorunlu olarak, ne de her zaman aynı durumdadırlar. Onlar sadece çoğu zaman öyledirler. İşte ilke olan ve ilineksel anlamda varlığın nedeni olan, budur. Çünkü biz ne her zaman, ne de çoğu zaman var olan şeye, “ilinek” adını veriyoruz.” (Aristoteles, 1996: 300) Buna uygun bir örnek verecek olursak; İnsan için siyah olmak ilinektir. Çünkü insan ne her zaman ne de çoğu zaman beyazdır. Ancak onun hayvan olması ise ilineksel bir şey değildir.

Aristoteles’in Kallias örneğinde olduğu gibi beyaz insan, form ve maddeden meydana gelir çünkü birey Kallias beyazdır. Beyaz veya siyah olmak ise insanın bir yüklemidir, çünkü şu veya şu insan beyazdır yani insan ilineksel olarak beyazdır, o somut varlığı ile beyazdır; özü ve formu bakımından beyaz değildir. Bundan dolayı da beyazlık, türsel farklılığı meydana getirmez.

Türsel farklılığı ancak tek tek varlıklar yani bileşik olmayan varlıklar meydana getirir. Bir şeyin, başka bir şeye yüklenmesi durumunda ortaya çıkan bileşik varlık bireysel belirli bir özü ifade etmez. (Aristoteles, 1996: 300)

Aristoteles Metafizik’te bunu şöyle açıklamıştı: Beyaz insan “bireysel, belli bir öz değildir.” Çünkü bireysel öz, sadece tözlere aittir. Yani; “beyaz insan”, tam anlamında “kata hauto” (καθ αύτό) değildir; o “insanın içindedir” (en to antropon). Bileşik varlık, herhangi bir şeyin kalıcı temel doğasını göstermez; böyle bir doğaya işaret eden bir terimin ilineksel bir nitelikte birleşmesini gösterir. (Aristoteles, 1996: 315)

Sonuç olarak tür bakımından farklılık maddeden dolayı, yani ilineksel karşıtlıklardan değil, özde karşıtlık olmasından ötürüdür. Biz beyaz bir insanla, siyah bir atın birbirlerinden tür olarak farklı olduğunu biliyoruz. Bunun nedeni ise onların formunda karşıtlık olmasıdır. Çünkü insanla at arasında bir karşıtlık vardır ve bu karşıtlık türsel bir karşıtlıktır. İnsanın siyah olması aslında beyaz olmasından kaynaklanan bir karşıtlık değildir. Siyahlık ve beyazlık burada niteliksel karşıtlıklardır.

Her ikisi de beyaz ya da siyah olsaydı, bunlar türsel olarak yine farklılık taşıyacaklardı. Bu yüzden dişilik ve erkeklik, rastlantısal (niteliksel) karşıtlıklar olup, türsel ayrımları meydana getirmezler. (Aristoteles, 1996: 443) Çünkü Aristoteles’in Metafizik 1058b23-25’de belirttiği gibi:

“Erkeklik ve dişilik, hayvana özgü olan, ana tözü bakımından değil, ama maddesi, yani bedeni bakımından özgü olan değişik hallerdir. Bundan dolayı aynı meni şu veya bu değişime uğramasına bağlı olarak erkek veya dişi olur.” (Aristoteles, 1996: 444) Böylece tür bakımından başkalığın ne olduğunu ve neden bazı varlıkların tür bakımından farklı olup bazılarının olmadığını ortaya koyduk.

Kaynak: Aristoteles’in Metafiziği ve Biyolojisi’nde Cinsiyet ve Öz – Serpil KAYGIN

Diğer bir yazımızda Altın Elementinin Özellikleri ve Kullanım Alanları hakkındaki makalemizi okuyabilirsiniz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu